Перевод: со всех языков на турецкий

с турецкого на все языки

sağ çıkarmak

  • 1 Rechte

    Rechte <-n, -n> ['rɛçtə] f
    1) a. pol sağ, sağcılar;
    zu ihrer \Rechten sağınızda;
    die \Rechte zog ins Parlament ein sağ(cılar) parlamentoya girdi
    2) sport ( Boxen) sağ;
    seine \Rechte einsetzen sağ çıkarmak, sağını kullanmak

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > Rechte

  • 2 Hand

    Hand < Hände> [hant, pl 'hɛndə] f
    el;
    an \Hand von yoluyla;
    aus erster/zweiter \Hand birinci/ikinci elden;
    von \Hand elden;
    jdm die \Hand geben birine eline vermek;
    jdm die \Hand schütteln birinin elini sıkmak, biriyle tokalaşmak;
    linker/rechter \Hand sol/sağ elde;
    linker/rechter \Hand sehen Sie... sol/sağ elde... görüyorsunuz;
    eine \Hand voll bir tutam [o avuç dolusu];
    alle Hände voll zu tun haben ( fam) işi başından aşkın olmak;
    etw aus der \Hand legen bir şeyi elinden bırakmak;
    etw in die \Hand nehmen bir şeyi eline almak; ( fig) bir şeyi ele almak;
    in die Hände klatschen el çırpmak;
    etw zur \Hand haben bir şeyi el altında bulundurmak, bir şey elinde bulunmak;
    jds rechte \Hand sein ( fig) birinin sağ kolu olmak;
    zwei linke Hände haben ( fam) elinden bir şey gelmemek;
    sich mit Händen und Füßen verständigen ( fam) el kol yordamıyla anlaşmak;
    sich mit Händen und Füßen gegen etw wehren ( fam) bir şeye canla başla karşı koymak;
    mit leeren Händen eli boş olarak, elini kolunu sallaya sallaya;
    ein gutes Blatt auf der \Hand haben eli iyi olmak;
    \Hand und Fuß haben tutarlı olmak;
    die \Hand im Spiel haben bir işte parmağı olmak;
    es lässt sich nicht von der \Hand weisen, dass...... olduğu yadsınamaz;
    \Hand in \Hand el ele;
    \Hand in \Hand mit jdm arbeiten biriyle el ele çalışmak;
    freie \Hand zu etw haben bir şey yapmakta serbest olmak;
    das liegt auf der \Hand bu elle tutulur gözle görülür;
    von der \Hand in den Mund leben elden ağıza yaşamak;
    er ist bei ihnen in guten Händen onların yanında iyi ellerdedir;
    in festen Händen sein ( fam) sözlü olmak;
    etw von langer \Hand planen bir şeyi uzun uzadıya planlamak;
    etw unter der \Hand verkaufen bir şeyi el altından satmak;
    mit etw dat schnell bei der \Hand sein ( fam) bir şeyde elini çabuk tutmak;
    jdm etw zu treuen Händen übergeben birine bir şeyi emanet vermek;
    jdm etw in die \Hand drücken birinin eline bir şey sıkıştırmak;
    jdm in die Hände fallen birinin eline düşmek;
    etw aus der \Hand geben bir şeyi elinden çıkarmak;
    jdn in der \Hand haben birini avcunun içinde tutmak;
    jdm aus der \Hand lesen birinin el falına bakmak;
    zu jds Händen birinin eline, birine verilmek üzere;
    Hände hoch! eller yukarı!;
    Hände weg! çek elini!;
    eine \Hand wäscht die andere ( prov) bir el bir eli yıkar, iki el bir yüzü yıkar

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > Hand

  • 3 live

    adj. canlı, yaşayan, hayat dolu, diri; elektrikli, hareketli; güncel; naklen; elektrik yüklü; sönmemiş; yanmamış; parlak
    ————————
    v. yaşamak, hayatta kalmak; oturmak; hayatın tadını çıkarmak
    * * *
    1. yaşa (v.) 2. canlı (adj.)
    * * *
    I 1. [liv] verb
    1) (to have life; to be alive: This poison is dangerous to everything that lives.) yaşamak
    2) (to survive: The doctors say he is very ill, but they think he will live; It was difficult to believe that she had lived through such an experience.) yaşamak, sağ/hayatta kalmak
    3) (to have one's home or dwelling (in a particular place): She lives next to the church; They went to live in Bristol / in a huge house.) yaşamak, oturmak
    4) (to pass (one's life): He lived a life of luxury; She lives in fear of being attacked.) yaşamak,... sürmek,... geçinmek
    5) ((with by) to make enough money etc to feed and house oneself: He lives by fishing.) (... ile) geçinmek
    - - lived
    - living 2. noun
    (the money etc needed to feed and house oneself and keep oneself alive: He earns his living driving a taxi; She makes a good living as an author.) geçim
    - live-in
    - live and let live
    - live down
    - live in, out
    - live on
    - live up to
    - within living memory
    - in living memory
    II 1. adjective
    1) (having life; not dead: a live mouse.) canlı, diri
    2) ((of a radio or television broadcast etc) heard or seen as the event takes place; not recorded: I watched a live performance of my favourite opera on television; Was the performance live or recorded?) canlı
    3) (full of energy, and capable of becoming active: a live bomb) aktif, enerji dolu
    4) (burning: a live coal.) yanmakta olan
    2. adverb
    ((of a radio or television broadcast etc) as the event takes place: The competition will be broadcast live.) canlı olarak
    - liveliness
    - livestock
    - live wire

    English-Turkish dictionary > live

  • 4 Hand

    Hand f <Hand; Hände> el;
    jemandes rechte Hand b-nin sağ kolu;
    (mit) Hand anlegen b-ne bir el vermek, b-ne yardım etmek;
    sich (D) die Hand geben tokalaşmak;
    jemandem freie Hand lassen b-ne (çok, tam usw) yetki vermek;
    jemandem die Hand schütteln b-nin elini sıkmak;
    Hand in Hand gehen (mit) birbirinden ayrıl(a)mamak;
    an die Hand nehmen ele almak;
    aus der Hand legen vazgeçmek, elden çıkarmak;
    aus erster (zweiter) Hand ilk (ikinci) elden;
    eine Hand voll bir avuç (dolusu);
    jemandem in die Hände fallen b-nin eline geçmek;
    es liegt in seiner Hand bu (iş) onun elinde;
    unter der Hand el altından;
    von, mit der Hand el ile;
    von der Hand in den Mund leben eliyle getirmek, ağzıyla götürmek;
    von der Hand weisen inkâr etmek;
    zu Händen (von) iş mektubunun adres kısmında mektubun yöneldiği kişi;
    zur Hand elde;
    Hände hoch! eller yukarı! Hände weg! çek elini!

    Deutsch-Türkisch Wörterbuch > Hand

См. также в других словарях:

  • haç çıkarmak — Hristiyanlar, sağ ellerini alın, karın, iki omuz başı ve göğüs hizasına götürerek haç biçiminde tapınma işaretini yapmak, istavroz çıkarmak Beraber eski kilise harabesine girdiler, kadın burada haç çıkardı. R. H. Karay …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • baş — 1. is., anat. 1) İnsan ve hayvanlarda beyin, göz, kulak, burun, ağız vb. organları kapsayan, vücudun üst veya önünde bulunan bölüm, kafa, ser Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı. N. Cumalı 2) Bir topluluğu yöneten kimse …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • bir — is. 1) Sayıların ilki 2) Bu sayıyı gösteren 1, I rakamlarının adı 3) sf. Bu sayı kadar olan Bir kalem. 4) sf. Herhangi bir varlığı belirsiz olarak gösteren (sayı) Bir adam sizi arıyor. 5) sf. Tek Allah birdir. 6) sf. Beraber Hep biriz, ayrılmayız …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • çıkarma — is. 1) Çıkarmak işi, emisyon 2) ask. Düşman kıyılarına gemi, bot vb.nden asker indirme, asker çıkarma 3) mat. Dört işlemden biri, çıkarmak işlemi, tarh Birleşik Sözler çıkarma birliği çıkarma botu çıkarma gemisi çıkarma harekâtı çıkarma işareti …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • para — is., ekon., Far. pāre 1) Devletçe bastırılan, üzerinde değeri yazılı kâğıt veya metalden ödeme aracı, nakit 2) Kazanç Balıkçılıkta para vardır ama dalgıçlık kadar genç işidir. S. F. Abasıyanık 3) esk. Kuruşun kırkta biri Birleşik Sözler para… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • açık — sf., ğı 1) Açılmış, kapalı olmayan, kapalı karşıtı Açık pencerenin önünde denize karşı saatlerce dertleştik. R. N. Güntekin 2) Engelsiz Açık yol. 3) Örtüsüz, çıplak Açık baş. 4) Boş Kâğıtta açık yer kalmadı. 5) Görevlisi olmayan, boş (iş, görev) …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • almak — i, ır 1) Bir şeyi elle veya başka bir araçla tutarak bulunduğu yerden ayırmak, kaldırmak Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı. N. Cumalı 2) i, den Bir şeyi veya kimseyi bulunduğu yerden ayırmak Çocuğu okuldan aldı. 3)… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • can — is., Far. cān 1) İnsan ve hayvanlarda yaşamayı sağlayan ve ölümle vücuttan ayrılan madde dışı varlık 2) Yaşama, hayat Bir kedi yavrusunu kurtarmak için ipe sarılıp kuyuya iner, canımı tehlikeye koyardım. R. N. Güntekin 3) Güç, dirilik Her şeyde… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • hayat — 1. is., hlk., Ar. ḥiyāṭ 1) Genellikle köy ve kasaba evlerinde, üstü kapalı, bir veya birkaç yanı açık sofa 2) Avlu 3) Balkon 4) Sundurma 2. is., Ar. ḥayāt 1) Canlı, sağ olma durumu 2) Yaşam Hayat sahnesinde yetmiş üç yaşın basamaklarındayım. H. F …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • kopya — is., İt. copia 1) Bir sanat eserinin veya yazılı bir metnin taklidi, asıl karşıtı Edebiyatımız iptidai, resmimiz basit, felsefemiz kopya, okuma yazma bilmek bir irfan sayılıyor. P. Safa 2) Suret çıkarma işi 3) Bir sınavda soruları cevaplamak için …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • yol vermek — 1) geçmesine izin vermek Hafif sağ yapıp askerî bir kamyona yol verdi. A. İlhan 2) hızını artırmak 3) işten çıkarmak, işine son vermek Mademki bu işi yapamıyorsun, o hâlde başka işimiz yok derler, bana yol verirler. O. Kemal …   Çağatay Osmanlı Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»